Küçük yaşlardan beri kedilerle haşır neşir olan biri olarak blogumda kediler üzerine bir makalemin olmamasını fark edince ilk fırsatta bir şeyler yazmak istedim. Yazacaklarımı çok uzatmamaya çalışacağım. Okurken sıkılmamanız ümidiyle…
Kedilerle tanışmam sanırım üç yaşımdayken oldu. Doğduğum apartman dairesinden müstakil bir eve taşınmamızla bu sevimli canlılarla ilk teması kurdum diyebilirim. Taşındığımız ev bahçeli ve sobalı bir evdi. Evin taşınmazları arasında bir de kedi vardı :). O zamanların popüler kedi ismine sahip Minnoş, o kadar akıllı ve temiz bir hayvandı ki sanki evin bir üyesi gibi kafasına göre eve girip çıkıyordu. İlkokula başladığım yaşlarda sobanın yanında sarılıp uyuduğum günleri hiç unutamam.
İlkokul beşinci sınıfa giderken Minnoş’u bizden sonraki kiracılara emanet edip müstakil evimizden tekrar bir apartman dairesine taşınmıştık. Birkaç kez eski sokağımıza onu görmeye gitmiştim. Ara ara gidip gelmelerim onun yaşlılıktan öldüğü haberini alana kadar sürdü. Sonra bir daha da hiç gitmedim.
Yaş ilerledikçe bendeki kedi sevgisi hiçbir zaman eksilmedi…
İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Makine Mühendisliği kazandığım yıl İTÜ bünyesinde faaliyet gösteren Güneş Arabası Ekibine katılmıştım. Atölyemize o sene bir de kedi yavrusu gelmeye başlamıştı. Ekip arkadaşlarımla birlikte onunla ilgilenmeye başladık. Resmen ekibin bir maskotu olmuştu.
Atölyede birbirinden farklı kimyasallar, karbon fiberler, reçineler derken tabi bu ismini henüz koymadığımız yavru kediyi akşam temiz bıraktığımızda sabah tamirci çırağı gibi yağ pas içinde buluyorduk. Hal böyle olunca ağzımdan kediye “izmarit” ismi çıkıverdi. İzmarit, gel zaman git zaman “İzmo” olarak kısaldı ve öyle de kaldı. Hâlâ yaşıyor mu bilmiyorum ama sanırım dört sene önce o civarda görmüştüm.
İTÜ’deki ilk bir buçuk senem boyunca yurtta kalmıştım. Daha sonra Güneş Arabası Ekibinden tanıştığım Sercan ile 4.Levent tarafında bir eve çıktık. İzmo’yu o da ben de seviyorduk. Bir gün yine İzmo’dan bahsederken evimize sokaktan kedi sahiplenmeye karar verdik. İnternetten araştırdık ve ilan başlığında “top kafalı yakışıklı” yazan o muhteşem yavru kediyi sahiplenmeye karar verdik.
Artık evimizin bir bireyi daha vardı ve sarımtırak tüylü, top kafalı tekir kedimize tüylerinin renginden dolayı karikatür karakteri olan Garfield’ın adından esinlenerek “Garfi” ismini verdik. Garfi ile tam tamına yedi ay ev arkadaşlığı yaptık desem doğru olur. Bir tek faturalara ortak değildi…
Her sabah okula giderken koltuğun üstünde uyuyor görür ve sevmek için dayanamaz uyandırırdım. Tabi sabah uyandırılmaya alıştığı için haftasonu da o bizi uyandırırdı. Garfi ile geçen günlerimizi, anılarımızı anlatmaya kelimeler, satırlar yetmez sanırım. O ne güzel bir dosttu…
Daha önce paylaştığım ” Ataride ördek vurma tabancası nasıl çalışıyordu? ” başlıklı yazıyı da incelemenizi öneririm.
Bunca kelimeyi sadece ‘blogumda bir kedi makalesi olsun’ diye yazmadığımı belirtmek isterim. Aslında böyle bir makaleyi yazmamdaki amacım; imanı eskilerin “Allah’ın emirlerine hürmet” ve “mahlûklarına şefkat” olarak hülasa ettiklerini hatırlatmak ve farkındalık oluşturmak içindi.
Yolda sokakta gördüğümüz canlılara bir kap yemek, bir kap su koymak bizim vazifemiz. Asırlar öncesinden Hz. Ömer (r.a.)’in ‘Dağlara buğdaylar serpin. Müslüman ülkede kuşlar aç demesinler.’ sözünü hatırlamalıyız. Uhud seferinde önlerine yavrusunu emziren siyah-beyaz bir Habeş kedisi çıkınca, askerin güzergâhını değiştiren; dönüşte de bu kediyi sahiplenerek Muezza adını veren bir Peygamberin ümmetleri olduğumuzu unutmamalıyız.
Evinde kedi beslemiş birisi olarak da şunu söyleyebilirim; şimdiki apartman daireleri kedi beslemeye elverişli değil. Bahçeli ev olsa, ya da zaruri nedenlerle apartman dairesinde bakılıyorsa amenna…
Kediler temiz hayvanlar ama doğaları itibari ile hakiki tabiatları apartman daireleri değil. Şimdi kediler apartman dairelerinde doğal yaşantılarını unutmuş, ev sahibinin oyuncağı olmuş, iki günlük hevesle alınmış ve yarın sokağa bırakılacak halde yaşayabiliyorlar. Bu konuya tepkili olmak da bizim görevimizdir. Üstelik kısırlaştırma gibi bir olayla doğal haklarını ellerinden almak hangimizin haddine? (Tekrar söylüyorum, zaruri durumlar yazdıklarımın dışındadır)
Kısaca, kul hakkına önem verenler olarak, hayvan hakkına da önem vermemiz gerektiğini unutmayalım. Zira insanı bulur helalleşirsin de hayvanla nasıl helalleşeceksin?
Şu aralar sokak kedilerinin yavruladığını ve annelerinin süt verebilmesi için önce kendilerini ayakta tutmaları gerektiğini, havalar ısınıyor ve kuşların su bulmakta zorlanacağını, evde bayatlamış ekmekleri/artan yemek artıklarını sokak köpekleri için çöpün yanına uygun vaziyette koymamız gerektiğini unutmayalım…
Allah (C.C.), çarşınıza pazar versin. Selametle…
Daha önce paylaştığım ” Kontra pedal bisikletim: Pinokyo ” başlıklı yazıyı da incelemenizi öneririm.
merhaba. müslüman ülke etiketi ile ülkemizi rafa koysanız tüketici hakem heyetine defalarca şikayet alırsınız. ambalajın dışından müslüman görünse de içi biraz farklı. Ülkemizin din olgusu ile etiketlenerek diğer ülkelerle kıyaslanması aslında bir tür travma. çünkü ülkemizde din ile sömürme, din ile insanların duygularının istirmar edilmesi, dinin eksik veya yanlış anlatılması gibi durumlar çok sık yaşandı ve halen de yaşananları mevcut. elbette insanlar yaşadıkları dinin etiketleri ile etiletlenmek isterler ama din diye yaşadıkları yada uyguladıkları gerçek dinden çok uzak. İnsanlarımızın en başta vicdan eğitimlerini tamamlamak adına bazı çalışmalar yapmalıyız. bu konuda birşeyler yapamazsak hayvanlara eziyet eden , hırsız, katil, kumaarbaz, sahtekar… Devamını oku »
Merhaba. ‘Müslüman’ kelimesi kullanmamda iki amacım vardı; Birincisi, makale içeriğinde de yer verdiğim Hz. Ömer (r.a.)’in sözünü çok beğenirim. Bu sözden esinlenerek genel bir başlık atmak istedim. Diğer bir açıdan da aslında sizin demek istediğinize benzer amaçla metafor için kullandım. Yeri geldiğinde çok güzel Müslümanız. Kimseye laf düşürmeyiz. Ama bazen “gavur” dediğimiz insanlar bizim dinimizin kurallarını bizden daha güzel uyguluyorlar. Müslümana yakışmayacak şeyler yapıp tepki alınca da mangalda kül bırakmıyorlar. Takiyecilik bazıları için tamamen karakter olmuş. Çevremiz, hurafeleri ve uydurma hikayeleri sanki dinimizin emriymiş gibi ortaya atıp arkasına sığınanlarla dolu. Ben de tüm bunlara tepki göstermek adına ‘Müslüman’ kelimesini kullanmak… Devamını oku »
Benim de kedim vardı hocam ama psikolojisi bozuktu galiba. Hiçbir zaman sevdirmedi kendini sürekli kaçıyordu. Gece olduğu zaman da birden üzerime atlayıp beni tırmaliyordu. Baktım olmuyor sahiplendirmesi için götürüp pet shopa bıraktım.
Mert hocam, iyi yapmışsınız. Psikoloji, insanda oluyor da hayvanda niye olmasın 🙂 Bakamıyorsanız, eziyet etmeye de gerek yok. Benim şu an çalıştığım yerde de var benzer bir kedi. Başta sevdiriyor, sonra bir anda pençesini sallıyor 🙂
10-15 yaş arası bende kediler ile çok oynuyordum evimiz bahçeliydi. Tavşan köpek vb. bir kaç canlı beslemiştim oradan taşınınca kaldı hepsi evde besleme yanlısı değilim bahçeli evlerde daha rahat ve ortamlarında olmaları gerek 🙂
Küçük yaşlarda hayvanlarla büyümüş olmanın bize vicdan duygusunu daha iyi aşağıladığını düşünüyorum. Yazımda da belirttiğim gibi apartman dairelerinde kedi köpek beslenmesi ne zaruri durumlar haricinde karşıyım. Onları doğal tabiatlarından uzaklaştırmamak gerek…
Hoş ve güzel duyguları ortaya çıkaracak bu yazı için teşekkür ediyorum. Konuyu biraz dağıtacağım.
“Şimdiki apartman daireleri kedi beslemeye elverişli değil” demişsin sonuna kadar katılıyorum. Ayrıca apartmanlarda kediler ev sahibi haricinde diğer balkonlara ve ev sahiplerine salça olabiliyor. Kedi kesinlikle apartmana uygun değil. Hem insan açısından hem de hayvan açısından büyük bir gereksizlik olduğunu düşünüyorum. Herkes beslemek harici evine sokmak istemeyebilir. 1. kattaki kişiye ait kedi apartman içerisinde dolaşıp sonunda ayakkabılarıma işiyorsa bunu ne yapacağız?
Lütfen apartmanlara kedi sokmayın… 🙂
Can hocam, yorumunuz için teşekkür ederim. Olaya bambaşka bir açıdan bakmışsınız. Apartmanda kedi köpek besleyenin komşusu gözüyle konuyu değerlendirmek bir başka güzel oldu.
Evin içerisinde koşturan hayvanların patırtı sesleri, havlama ve miyavlamaları, gelene gidene sarkıntılık etmeleri 😀 ve buna benzer konular apartmanda hep bir arada yaşayan komşular arasında sürekli sıkıntı olmuştur. Bu davranış komşuluk haklarına da zarar vermekte. Tüm bunları düşündüğümüzde aslında ortaya ortak bir fikir çıkıyor; apartmanda kedi köpek beslemek uygun bir davranış değil. Onlara sokaklarda yaşayabilecekleri huzurlu bir ortam bırakmak bizim asli görevimiz olmalı.
Evler kesinlikle uygun degil katiliyorum ama kedilerin bir cok insana şifa olduğuna da sahit oldum. Ama yine de evde olmalarına dayanamıyorum. Dışarda onları aç birakmayalim hepimuz biraz dikkat etsek harika olur
Merhaba. Yorumunuz için teşekkürler. Haklısınız. Özellikle yalnız yaşayan insanlar/yaşlılar için evcil hayvanlar evde bir dost gibi oluyor. Birçok açıdan faydaları da var illa ki ama sizin de dediğiniz gibi zaruri durumlar dışında evde bakılmasına karşıyız.
Bir türlü cesaretimi toplayıp eve kedi alamasam da her gün camın önünde serçeleri besliyorum. Birkaç dilim ekmek her gün aynı saatte camın önüne gelmelerine yetiyor ama komşular durumdan hoşnut değil. Camlara pisliyormuş serçeler… Hayvancıkların yeri yurdu kalmadı, tepesinde yaşadıkları ağaçları kesip sevimsiz siteler inşa ettik. Kimse bunları düşünmüyor, dile getirene de o kadar aç insan varken kafaya taktığın şeye bak minvalinde tepkiler veriliyor. Oysa aç insanlar da aç hayvanlar da düşünülmesi ve çözüm getirilmesi gereken konular. Parmak kadar serçenin lokmasına laf eden komşuların kapıda içtiği sigara dumanı eve dolarken kimsenin sesi çıkmıyor halbuki. Hele bir de canı sıkılınca sokakta yürüyen… Devamını oku »
Öncelikle yorumunuz için teşekkür ederim. Havadaki serçe bile hakaret edecek kadar aşağılanan bir kişiye alçak değil çukur demek gerekir. Sizin de dediğiniz gibi yeşil alanları yok edip şekilsiz biçimsiz evler ve betonarme yapılar inşa eden bizler hiçbir hakla doğadaki hayvanlara hakaret edemeyiz. Oldu olacak hayvanlar nefeste almasınlar bari…
Çevremizde bu tür kişileri gördüğümüzde sert bir dille uyarmamız gerekiyor. Allah’tan korkmuyorlar ama belki kuldan utanırlar…
Hocam yazılarınizi okurken büyük keyif alıyorum daha once pinokyo bisiklet, yaşlı amcanin marketten aldığı krema harikaydı şimdiki yazinizinda içerigi diğerleri gibi okurken keyif veriyor. Emeginizr saglik hocam tskler
Sezer Hocam, yorumunuz için teşekkür ederim. Ben de sizin blogunuzu keyifle takip ediyorum. Ziyaretlerinizin devamını beklerim.
apartman içi ve apartman önünde hep su ve yiyecek bir şeyler olur. eskiden yan dairede otururken simsiyah bir kedi pencerelerden atlaya atlaya eve gelirdi. gecenin bir yarısı parlak gözlerle bişeyin sana baktığını görmek korkutucu olmuştu ama alışmıştık o kediye. biz daire değiştirince gelmemeye başladı. sonrasında hiç görmedik. bizim apartman kediler için tam bir barınak. bir ara da katları gezen köpek geliyordu, siyah parlak tüylü. hayvanları sevin. onlara iyi bakın. bir dine inanmanıza gerekte yok. vicdanen rahat hissettiriyorsa evinize kedi köpek alın. alın ama binlerce lira vermeyin. sokakta binlercesinden birini alın.
kedi tatlı görünüyor. oynak biraz sanırım.
Güzel demişsin Kuzgun; bir dine inanmak şart değil. Vicdan meselesi… Yorumun için teşekkürler.
Farkındalık yaratan bir yazı, yüreğinize sağlık. Vicdanlı olmak ve tüm canlıların yaşam hakkına saygı duymak zorundayız. Diğer canlıların yaşam alanlarını daralttık hatta neredeyse yaşayabilecekleri alan bırakmadık, ne yazık! Nasıl da bencil bir türüz. Her şeyden önce bilinç ve vicdan lazım insanoğluna…
Yorumunuz için teşekkür ederim. Haklısınız. Bilinç ve vicdan eksikliği her geçen gün giderek azalıyor. Hayvana veya başkasına saygıyı bırakın insanların kendilerine bile saygıları kalmadı. Hakkımızda hayırlısı…
Aslında yazıcak o kadar çok şey var ki, nice defterler, kitaplar bitirir. Fakat ve lakin öyle bir duruma geldik ki, değil canlılara, insanın insana tahammülü kalmadı maalesef….
Haklısınız. Bir şeylerin değişmesi gerekiyor. Bir şeyleri değiştirmek de istiyorsak öncelikle kendimizden başlamalıyız. Yorumunuz için teşekkür ederim.
bende mersinde toroslarda oturuyorum her taraf kedi dolu yavruları besliyor büyütüyoruz evimizin kapısı hep açık girip çıkıyorlar asla aç bırakmam özellikle hamile yavrulu annelere özen gösteriyorum vicdanlı insanlar bunu yapmalı
Cihan, yorumun için teşekkür ederim. Son cümlende “vicdanı olan bunu yapmalı” demişsiniz. İşte toplumun sorunu da tam olarak bu…