Muhbir-i Sâdık (s.a.v.)’in hadîsleriyle övülmüş olan Fâtih Mehmed ve ordusu, 29 Mayıs Salı sabah namazından sonra Orta Çağı kapatan ve İslam coğrafyasını batıya açan büyük tarihi harekete tekbirlerle başladı. Gemileri karadan yürüten ecdadımız, “aşılmaz” denilen surları aştı, “alınmaz” denilen Kostantiniye’yi aldı. Bu andan itibaren bütün İslâm Dünyası, Seyyidü’l Beşer (s.a.v.)’in müjdesine mazhar olan Osmanlı Devleti’ni Müslümanlığın büyük temsilcisi olarak kabul etmeye başladı.
Geçtiğimiz hafta 29 Mayıs tarihinde Fetih Haftası kutlandı. Bende İstanbul’da Fatih Gençlik Vakfıtarafından organize edilen Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil’in konuşmacılığını yaptığı “Fetih ve Fatih” isimli konferansa katıldım. Programlarını sürekli takip ettiğim Fatih Gençlik Vakfı, usta tarihçi Şimşirgil ile gençleri bir araya getirdi ve muhteşem bir tarih ziyafeti verdi.
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil, İstanbul’un fethi ve Sultan Fatih üzerine konuşuyor, bende konferans boyunca “ne kadar çok şey bilmiyormuşum” diye söyleniyordum. Bilenen yanlışları çürüten Ahmet Hoca, boşlukları dolduruyor, yanlış bilinen gerçekleri anlatıyordu ve her saniyesini heyecanla dinlediğim güzel bir konferans oldu.
Konferans sonrası bir kez daha anladım ki, yıllarca bizi ayakta okutmuşlardı. Kendi kendime başladım sormaya; “acaba kendi tarihini bu kadar çarpıtarak anlatan başka bir millet var mı? Kim daha çok suçlu? İstanbul’un fethini uyduruk bir sinema filminde gördüklerinden ibaret sananlar mı, yoksa şanlı tarihimizi kasıtlı olarak tahrip etmek isteyenler mi…?”
Aslında Fetih Haftası’nda Galatasaray’a şampiyonluğu getiren topların, Fatih’in Bizans surlarını yerle bir eden toplarından daha çok konuşuluyor olması ne halde olduğumuzu ortaya koyuyordu. Kitleler futbol, sosyal medya gibi araçlarla uyuşturulmuş vaziyetteyken belki de bir Fetih Haftası daha Fatih’e ve şehitlerimize Fatiha okunmadan bitti.
Gerçekleri araştırmaya ilgisi az olan toplumumuzun, kaynağı bile belli olmayan sahte tarihçiler tarafından darp edildiği ve adına İngilizcesi “history” denen tarih kelimesinin “hi story” yani “selam hikâye!” diyerek kendi içinde çelişkiye düştüğü ortamda bir Fetih Haftası daha geçti, gitti.
İnşallah bir sonraki Fetih Haftası’na daha duyarlı ve tarih kalemize girmiş Truva atlarına kanmadan doğruyu doğru kaynaklardan öğrenerek gireriz.
“Bu Dünya’nın cefasından sefasına nöbet gelmez. Gafil olma ilme çalış, geçen günler geri gelmez!” (Süleyman Hilmi Tunahan (k.s))
Allah (C.C.), çarşınıza pazar versin. Selametle…
(6 Haziran 2015 | PUSULA Gazetesi kenar yazımdan alıntıdır.)
Kitaplar yalan yazmaz kitabı yazan yalan yazar ? kitap okumak her şeye rağmen faydalıdır
Merhaba Mehmet.
Ahmet Şimşirgil hoca hemşehrimiz olur. Kendisi ile birkaç defa hasbihal etme fırsatını yakaladım.
Bu güzel yazıyı Ahmet hocanın anlattıklarından bir iki bukle ile taclandırsaydın fevkalade olur bizler de istifade ederdik.
Gerçi geçmiş zaman olmuş artık. Bir daha ki sefere inşallah diyelim.
Nizamettin Bey merhaba,
Ahmet hoca sevdiğim tarihçilerdendir. Bu yazı, gazetedeki kenarımdan kaleme aldığım bir makaleydi. O yüzden çok detaya giremedim. Ama ara ara Ahmet Şimşirgil konferanslarına giderim. İnşAllah önümüzdeki makalelerde bahsettiğiniz gibi yazayım.
“Bu Dünya’nın cefasından sefasına nöbet gelmez. Gafil olma ilme çalış, geçen günler geri gelmez!” ne kadarda güzel bir kıssa
Gerçekten de öyle… İçerisinde sayfalarca anlam taşıyan kısa iki cümle. Öğüt niteliğinde…